Skip to content

10 Aralık Dünya İnsan Hakları Günü

2. Dünya Savaşı’nda yaklaşık 65 Milyon insan ölmüş, milyonlarca insan en temel haklarından mahrum kalmıştı.  Böylesine büyük ve insanlık tarihinin kara bir lekesi olan bu gibi insan kaynaklı felaketleri önlemek üzere kurulan; ”Birleşmiş Milletler”in, 71 yıl önce gerçekleştirilen “Genel Kurulu”nda, “İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi” kabul edilmişti. Ancak, aradan geçen 71 yıla rağmen, ne yazık ki 1948 tarihinde imzalanan bu Sözleşmedeki ilkelere, bazı ülkelerce bugün de riayet edilmediğini görerek, zamanın ruhunu yansıtan ideallerden çok uzakta olunduğuna şahitlik etmekteyiz.

Başta Doğu Türkistan’da, Myanmar’da, Yemen’de, Suriye’de, İran’da, Kazakistan’da, Rusya’da ve Türkiye’de olmak üzere Dünyanın birçok yerinde insanlar en temel haklarından mahrum edilmektedir. Resmi verilere göre, 2018 sonu itibarıyla ülkelerindeki savaşlar, çatışmalar, siyasi baskılar ve buna bağlı olarak zorlu yaşam şartlarından kaçan insan sayısı; dünya genelinde 71 milyona ulaşmıştır.

“İNSAN“ tüm hukuk sistemlerinde sistemin merkezinde bulunur. Evrensel hukuk sistemlerine göre; insanın doğuştan sahip olduğu devredilemez, bölünemez ve çiğnenemez hakları vardır. Ancak, bu hakların Türkiye’de “HİÇBİR HUKUKİ VEYA ETİK DEĞERİ“ kalmamış; Halkın iradesine dahi saygı gösteremeyen ve Kayyım atayan bu aciz, kendi halkından korkan Rejim ve yetkilileri “insan onurunu” ayaklar altına almaktadır.

Bugün burada, “İnsan Hakları Günü”nde; Türkiye’de yaşanan “insan hakları ihlallerine” dikkatlerinizi çekmek istiyoruz.

Türkiye’de; ”İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi” ve “Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi” ile güvence altına alınan tüm haklar; ihlal edilmektedir. Bunlardan bazıları şunlardır:

1- Türkiye’de İnsanların en temel hakkı olan “Yaşam Hakkı” elinden alınmıştır:

Türkiye; ”açık hava işkence merkezi”ne dönüştürülmüştür. Ağustos 2019 itibariyle 2.300’ü gecen işkence vakası tespit edilmiştir. Onlarca insan uğradıkları işkencelerden ölmüş veya sakat kalmıştır. Son üç yılda Hapishanelerde şüpheli 84 ölüm vakası tespit edilmiştir.

Hayatında hiçbir suça karışmamış 11.000 kadın hukuksuz bir şekilde hapishanelere atılmıştır.

780 bebek kanunlar gereği annesi ile birlikte serbest bırakılması gerektiği halde hapistedir.

KHK ile işlerinden atılanların başka yerlerde çalışmasına da engel olunarak bu insanlar ;”sivil ölüme“ terk edilmiştir. 

2- İnsanların “İşkence Görmeme Hakkı” ihlal edilmiştir, halen de ihlal edilmektedir.

İnsanlık onuru ile bağdaşmayan “İŞKENCE” Türkiye’de sürekli ve keyfi bir uygulamaya dönüşmüştür. Türkiye’de “Gülen Hareketi” mensuplarına ve Kürtlere karşı SİSTEMETİK İŞKENCE YAPILMAKTADIR.”

Temmuz 2016 tarihinden bu yana 2300’den fazla işkence vakası bulunmaktadır. Bu durum onlarca uluslararası rapora yansımıştır.

3- İnsanların “Çalışma Hakkı ” gasp edilmiştir.

Çıkarılan KHK’larla, 33,500 Öğretmen; 7,000 Sağlık çalışanı; 31,500 Güvenlik Görevlisi; 6,000 Akademisyen; 39,000 Farklı Kamu kurumlarında çalışan memur; 13,000 Asker olmak üzere yaklaşık 150.000 kişi Kamudan ihraç edilmiştir.

”Kayyım” adı altında  atamalar yapılarak veya el konularak; şirketler, okullar, üniversiteler, dershanelerdeki; 100,000’in üstünde özel sektör çalışanı işten atılmıştır.

4- Türkiye’de keyfi bir uygulama ile “Mülkiyet Hakkı” gasp edilmiştir.

Binlerce insanın alın teri ve emeği ile oluşturulan Vakıflar, Dernekler, kurulan binlerce okul ve dershaneye el konulmuş, mahkeme kararı olmadan mallarının tamamı gasp edilmiştir.

OHAL Döneminde 1207 şirketin malvarlıkları (Toplam sermaye miktarı 10 Milyar ABD Dolarını geçmektedir) kanunsuzca, hukuk kurallarına aykırı olarak gasp edilmiştir.

Doğu ve Güneydoğuda terör iddiasıyla boşaltılan evlere ve arsalara hukuksuzca el konulmuş, İnsanların evlerine dönmesi engellenmiştir.

5- İnsanların “Örgütlenme Hakkı” gasp edildi.

164 Vakıf ve 1595 Dernek KHK’larla kapatılmıştır,

İki büyük işçi konfederasyonu ve 28 Sendika kapatılmıştır.

6- Türkiye’de “İfade Özgürlüğü Hakkı” yok edilmiştir.

T.C. Anayasasının 25. Maddesi başta olmak üzere, “BM Medeni ve Siyasi Haklara İlişkin Sözleşme ile de güvence altına alınmış olan ifade, kanaat ve düşünce özgürlüğü; Erdoğan Rejimi tarafından yok edilmektedir.

189 Medya Kuruluşu, 200.000’i geçen Web sitesi yasaklanırken, hâlihazırda 319 Gazeteci tutuklu bulunmaktadır. Bu sayı Dünyadaki hapishanelerdeki toplam gazetecilerin yarıdan fazlasını teşkil etmektedir.

Özgür düşünce ve özgürlük sıralamasında; 180 ülkeden 157. sıradadır.

7- Türkiye’de bilinçli bir şekilde “Adil Yargılanma Hakkı” ortadan kaldırıldı.

Mevcut hakim ve savcıların yaklaşık üçte birini oluşturan, 4000’ü aşkın Hakim ve Savcı, 15 Temmuz öncesi hazırlanan fişleme listeleri sonucunda meslekten atılmış, tamamına yakını hakkında tutuklama kararı çıkarılmıştır.

Halihazırda 605 Avukat Türkiye’de tutuklu bulunmaktadır.

Görevdeki hakimler, Erdoğan ve Rejiminin istediklerini yapmazsa meslekten atılma ve hapse gönderilme tehdidi altında çalışmaktadır.

AİHM kararları uygulanmamaktadır. (Örnek: AİHM’nin Selahattin Demirtaş kararı).

Anayasa Mahkemesi Kararları yerel mahkemelerce uygulanmamaktadır. (Örn: Gazeteci Mehmet Altan ile Şahin Alpay hakkında verilen Anayasa mahkemesi kararı)

Keyfi, uzun tutukluluklar yaşanmakta, Hakimler tahliye kararı vermekten korkmaktadırlar.

Tüm temel hak ve özgürlüklerin güvencesi olan “adil yargılanma hakkı” ortadan kalktığı için, halihazırda Türkiye’de, hiçbir temel hakkın güvencesi bulunmamakta ve “iç hukuk yolları“ yok hükmündedir.

Bugün Türkiye’deki baskıcı rejim tarafından üretilen nefret, ayrımcılık ve işkence suçlarına karşı; tek umut, ”hukukun varlığı”dır. Ancak, “Erdoğan Rejimi” son yıllarda daha da artan keyfilikle, İnsanlığa Karşı Suç işlemekte, bazı etnik ve dini inanç topluluklarına karşı ”soykırım“ suçlarını sürdürmektedir.  “Erdoğan Rejimi”, taraf olduğu anlaşmalarla “uluslararası hukuk kurallarına bağlı olan, ”Türkiye Cumhuriyeti”’ni “Hukuktan ve Demokratik değerlerden tamamen koparmıştır.

“Human Rights Defenders” gönüllüleri olarak, bugün burada “10 Aralık İnsan Hakları günü” münasebetiyle, “Erdoğan Rejimini ve işbirlikçilerini”, insan hakları ihlalleri yapan tüm şahısları, huzurunuzda lanetle kınıyor; “üstünün hukukuna” değil “hukukun üstünlüğüne” saygı duymalarını talep ediyoruz. Bunun yanında BM ve Avrupa Konseyi ve AİHM gibi Uluslararası Kurumların dikkatini, Türkiye’de insan hakkı ihlallerine çekiyor ve onları Türkiye’deki uygulanan hukuksuzluklara karşı, suç ortağı olmamaları yönünde çağrıda bulunuyoruz.

Öte yandan, tarihinde benzer acıları yaşamış Avrupa’nın, kendi değerlerini “Erdoğan rejimi ile Mülteci sözleşmesi” adı altında, pazarlık konusu yapması; biz insan hakları savunucularının konuyu kaygı ve esefle takip etmesine vesile olmuştur. AB ve AB’nin önde gelen ülkelerinden olan

Almanya’nın Türkiye’de yaşanan insan hakları ihlallerine” dur!” demek için daha etkin bir inisiyatif almasını bekliyoruz.

Bu ihlalleri yapanlar, özellikle ”İŞKENCECİLER”, sizlerin de hukuk önünde yargılanmanız ve işlediğininiz suçların cezasız kalmaması için YILMADAN mücadele edeceğiz. İnsan hakları ihlalleri sona erinceye ve hakları ihlal edilen her masum, hakkını alıncaya kadar, bu mücadelemiz sürecek.

Şair Adnan Yücel’in dediği gibi:

Saraylar saltanatlar çöker

kan susar birgün

zulüm biter.

menekşelerde açılır üstümüzde

leylaklarda güler.

bugünlerden geriye,

bir yarına gidenler kalır

bir de yarınlar için direnenler

Şiirler doğacak kıvamda yine

duygular yeniden yağacak kıvamda.

ve yürek, imgelerin en ulaşılmaz doruğunda.

ey herşey bitti diyenler

korkunun sofrasında yılgınlık yiyenler.

ne kırlarda direnen çiçekler

ne kentlerde devleşen öfkeler

henüz elveda demediler.

bitmedi daha sürüyor o kavga

ve sürecek

yeryüzü aşkın yüzü oluncaya dek!