‘Türkiye’nin Kara Dehlizleri’ dosyasında Gülen hareketi mensuplarını kaçırma ve işkence iddiaları

Black sites Turkey

Amacını ‘Gücünü kötüye kullanan iktidarların adaletsiz ve hukuksuz uygulamalarını ortaya çıkarmak adına farklı medya organizasyonları ile uluslararası işbirliği yaparak araştırmacı gazetecilik dosyaları hazırlamak’ şeklinde tanımlayan ve kar amacı gütmeyen haber organizasyonu Correctiv.org tarafından yayınlanan bir dosya Türk hükümeti hakkında ciddi iddialar içeriyor.

Türkçeye ‘Türkiye’nin Kara Dehlizleri’ olarak çevrilebilecek olan ‘Black Sites Turkey’ dosyasının içeriğine göre Türk hükümeti istihbarat teşkilatı imkanları ve kendisine bağlı farklı oluşumları kullanarak Gülen Cemaati yapılanmasında yer almış yurtdışında veya yurtiçinde yaşayan kişileri zorla kaçırıyor ve uzun süreler gizli yerlerde tutup çeşitli işkenceler uyguluyor.

Toplam 8 ülkede 9 medya organizasyonundan 13 gazetecinin birlikte hazırladığı ve çapraz kaynak sorgulamaları ile bir araya getirilen haber dosyasında bir dönem Gülen hareketi ile bağlantılı olduğu bilinen şirketlerde, kurumlarda ve organizasyonlarda yer almış kişilerin gerçek isimleri veya rumuzlarıyla başlarından geçenler aktarılmakta.

Haber dosyasında ayrıca Gülen Cemaati mensuplarının kendi gündemlerine dikkat çekmek ve kendilerini kurban göstererek sempati toplama stratejisi izleme olasılığının dikkate alındığı ve bu nedenle tüm iddiaların dikkatli şekilde soruşturulduğu belirtilmiş.

Bazı iddialara ilişkin somut video görüntüleri ve olayın gelişimine dair tutarlı bilgiler ve tanıklıklar sunulsa da Correctiv.org hikayelere ait her detayın doğrulanmasının mümkün olmadığını ancak gazeteciler tarafından yapılan birden fazla sayıda bağımsız, çapraz ve toplu sorguda hikayelerin ve kaynakların güvenilir olduğuna kanaat getirildiği belirtiliyor.

Alman ZDF, İspanyol El Pais, Fransız Le Monde, İsrail Haaretz, İtalyan İl Fatto Quatidiano, Avusturyalı Addendum, Danimarkalı Monday Morning ve isveçli TT Haber Ajansı gibi medya kuruluşları ile ortaklaşa çalışan Almanya merkezli Correctiv.org’un dosyasında çarpıcı iddiaların arka planlarına dair bilgiler de paylaşılıyor.

Dosyadaki iddialara göre kaçırılma olayları Kosova, Gabon, Sudan, Moldova, Azerbaycan, Ukrayna, Malezya, İsviçre, Moğolistan ve daha pek çok ülkede benzer şekillerde yaşanıyor.

İşte dosyadaki hikayelerden bazıları:

Kosova’da kameralara yansıyan kaçırma operasyonu

29 Mart 2018 günü Kosova’nın başkenti Piriştine’de sabah 00:80 civarı polis üniforması giyen iki kişi otobanda bir aracı durduruyor. İlk kişi Yusuf Karabina isimli sürücü ile camdan konuşurken ikinci kişi arabanın etrafından dolaşarak yolcu koltuğunda oturan adamı boğazından tutup dışarı çıkarıyor. Bu olurken aracın arkasından dışarı çıkan Yusuf’un eşi Yasemin Karabina çığlıklar atıyor ve aynı esnada ilk ‘polis’ Yusuf’u araçtan zorla çıkartıp ellerinden kendi aracının içine kelepçeliyor.

Eşi Yasemin ise çaresizce çevreden geçen araçlardan yardım isterken iki kişi Yusuf’u alarak olay yerinden ayrılıyor. Haber dosyasında olayın an be an otoban güvenlik kamerası tarafından kaydedildiği bilgisi ve görüntülerden kareler paylaşılıyor.

TC-KLE numaralı ‘Bombardier Challenger’ türü özel uçak aynı gün sabah 10 sularında Piriştine havalimanından kalkarak içinde kaçırılan altı farklı kişiyle Ankara’ya iniyor. Bu altı kişiden dördünün Piriştine Mehmet Akif Okulu’nda çalışan öğretmenler olduğu belirtiliyor.

Dosyada belirtildiğine göre hepsi aynı şekilde kaçırılmamış. Örneğin bazıları bulundukları bölgedeki yerel polis karakoluna sebep belirtilmeden çağrılmışlar ve orada derdest edilmişler. Araçta bulunan Karabina çifti de aynı okulda çalışan kişiler. Olayın ardından birkaç saat sonra Yasemin Karabina’nın okulu bilgilendirmesiyle tüm okul çalışanları ve öğrenciler birlikte Piriştine havalimanı önünde protesto gerçekleştiriyor ve “Öğretmenlerimizi bize geri verin” şeklinde slogan atıyor.

Kosovalı milletvekilinin serzenişi

Kosova Parlamentosu’nda olayı skandal olarak nitelendiren ve Correctiv.org muhabirlerine konuşan vekil Xhelal Sveçla, “Deliller bu olayın bağımsızlığımızdan bu yana ülkemizin hükümranlğını en ciddi şekilde hiçe sayan eylem olduğunu ortaya koyuyor ve işin içinde kendi yetkililerimizin de olduğu görülüyor” diyerek şiddetli itirazda bulunuyor.

MİT uçağı ile operasyon

Haberde ayrıca Piriştine Havalimanı’nın Erdoğan’a yakınlığı ile bilinen bir Türk işadamına ait olduğu belirtiliyor. Correctiv ve ZDF muhabirlerinin araştırmaları sonucu haberde geçen TC-KLE numaralı özel jetin Milli İstihbarat Teşkilatı’na ait olduğu öne sürülüyor. Piriştine havalimanı kayıtlarında jetin sahibi olarak bildirilen isim ‘Birleşik İnşaat Turizm Ticaret ve Sanayi’ adında bir firma ve adres olarak 61, Ahmet Hamdi Sokak, Yenimahalle-Ankara yazılmış. Burasının MİT görevlilerine tahsis edilen evlerin bulunduğu bir yer olduğu, firmanın da MİT’in paravan şirketlerinden biri olduğuna dikkat çekiliyor.

Yapılan araştırmalar sonucu aynı jetin Almanya’ya biri Şubat 2017 diğeri Eylül 2017 olmak üzere iki kere gittiği her iki tarihin de Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve üst düzey heyetinin ziyaretlerine denk geldiği ortaya çıkarılmış.

‘Tolga’ ve ‘Ali’

‘Tolga’ onun gerçek ismi değil. Türkiye’de 2017’de kızını okula bıraktıktan sonra sokaktan minivanla kaçırıldığını ve kaçırılma olayının saniyeler sürdüğünü anlatıyor. Aracın içerisinde feci şekilde dövüldüğünü ve ardından başına siyah bir çuval geçirildiğini aktaran Tolga, takip eden üç ay boyunca bu çuvalın uzun süreler başında kaldığını anlatarak şunları söylüyor:

“Bir hole getirildim, elbiselerim alındı, pijamalar verildi ve bir hücreye sokuldum. Kapı kilitlendi ve yere diz çöküp başımı öne eğmem söylendi. Yarım saat sonra birileri gelip beni başka bir odaya götürdü.”

Orada dövüldüğünü, hakaret edildiğini, elektro şok verildiğini söyleyen Tolga daha sonra dizlerinin üzerindeyken sırtına oturduklarını ve cinsel bir alet ile -eşine ve çocuklarına da aynısının yapılacağı söylenerek- kendisine taciz uygulandığını aktarıyor,

“Hücrelerde kamera olduğunu sanıyorum çünkü ne zaman kafamdaki siyah çuvalı çıkarmak istesem hoparlörden bağırarak uyarıyorlardı” diyen Tolga bu muamelenin 10 gün boyunca sürdüğünü, zayıfladığını ve tüm vücudunun yara bere içinde kaldığını anlatıyor.

“Sordukları her şeyin cevabını biliyorlardı”

Çok az yemek ve su verildiğini kaydeden Tolga günde iki veya üç kez işkence ile sorgulandığını dile getiriyor. Sorgular sırasında duvara asılmış Gülen yapılanmasına ilişkin resimler gösterildiği ve resimlerdeki kişiler hakkında bilgi istendiğini söyleyen Tolga, kimin maddi durumunun zayıf veya güçlü olduğu, kimlerin nasıl zaaflarının olduğunun sorulduğunu ifade ediyor ve “Benim gördüğüm kadarıyla sordukları her şeyin cevabını hali hazırda zaten biliyorlardı” diyor.

‘Ali’ de Gülen organizasyonunda görev alan bir başka kişi ve o da aynı şekilde kaçırıldığını ve işkence gördüğünü iddia ediyor. Farklı bir şehirde kaçırılan Ali de üç aydan fazla bir süre Ankara’da bir yerde tutulmuş. Correctiv ekibi kaçıranların yöntemleri ve prosedürlere ilişkin anlatılanların diğer iddia sahipleri ile eşleştiğini dosyaya not düşüyor.

Ali gördüğü işkencede çıplak şekilde bayılana kadar ayakta durmak zorunda kaldığı dik bir tabut benzeri kutu içinde tutulduğunu, bu esnada kendisine terörizm dahil pek çok suç isnat edildiğini, dua etmesine izin verilmediğini ve ailesinin tehdit edildiğini söylüyor.

“Kafalarında bir senaryo hazırdı ve bana da o senaryodaki rolümü tayin edip bunu işkence altında kabul etmemi beklediler” diyen Ali’nin Tolga’dan farklı bir yerde ve binada tutulduğu düşünülüyor.

“Eşin can sıkmaya başladı”

Tolga’nın da Ali’nin de eşleri ve aileleri durumu sosyal medyada büyüterek gündeme getirmiş. Bahsi geçen sosyal medya hesapları incelendiğinde bu hesapların sonradan veya kısa bir süre önce yaratılmadığı ve orijinal hesaplar olduğunun tespit edildiğine dikkat çekiliyor.

Sosyal medyanın yanı sıra eşinin polise, savcılara ve uluslararası insan hakları kurumlarına baş vurmasıyla işkencecilerinden biri Tolga’ya “Eşin gerçekten can sıkmaya başladı” demiş ve Tolga da kendisini arama ve bulma çabalarının olduğunu bu şekilde öğrenmiş.

Bazı ülkeler duruma müdahale etmiş

Her ülkede durumun Kosova’daki gibi gelişmediğine de değinilen araştırmada Moğolistan’dan bir örneğe yer verilerek 27 Temmuz günü Ulanbatur’dan kaçırılmak istenen Gülen okulu yetkilisi Veysel Akçay’ın Moğol yetkililer sayesinde götürülmesine izin verilmediği ifade ediliyor.

Bu da yine kaçırılan kişilerin yakınlarının yetkililere haber vermesi ile mümkün olmuş. Akçay serbest kalmış ancak kaçırma iddialarına ilişkin herhangi bir tutuklama olmamış ve Türk devleti de olayda hiçbir sorumluluk kabul etmediğini duyurmuş.

Bu olay sırasında kullanılan jetin fotoğrafı ise yerel bir gazeteci tarafından çekilmiş. Kuyruk numarası TT-4010 olan jetin aynı inşaat ve turizm firmasına ait olduğu ve benzer adresin verildiği Correctiv.org tarafından ortaya çıkarılıyor.

Kimi ülkeler işbirliği yapıyor

Ne var ki, 6 Eylül’de Moldova’da yaşanan kaçırma olayında özel jet yerine ticari bir havayolu şirketinin tarifeli uçağının kullanıldığı, benzer şekilde İsmet Özçelik isimli fizik öğretmeni ile birlikte toplam üç Gülen hareketi mensubunun daha iki Türk yetkilisi eşliğinde Malezya’dan tarifeli uçakla zorla gönderildiği aktarılıyor. Malezya’nın Türkiye ile bu konuda işbirliğine gittiği kaydediliyor. Dosyayı hazırlayan muhabirlerin aktardığına göre Özçelik’in ailesi bugün İsveç’in küçük bir köyünde yaşamını sürdürüyor.

Correctiv.org ‘Black Sites Turkey’ dosyasındaki iddialara ilişkin olarak Türk hükümeti ile iletişime geçtiklerini ancak hiçbir yanıt alamadıklarını kaydediyor.

Diğer detaylar ve örnekler için haber dosyasının tamamını orijinal dilinde bu linkten okuyabilirsiniz.


Bu haber dosyasındaki iddialar olduğu şekliyle aktarılmış olup, içeriği Euronews tarafından ayrıca bir doğrulama işlemine tabi tutulmamıştır.

Kaynak: Euronews

Moldova’da Türk öğretmenlere gözaltı: Muhalefetten Ankara ile pazarlık iması

Moldova'da Türk öğretmenlere gözaltı: Muhalefetten Ankara ile pazarlık iması

Moldova’da başkent Kişinev ve Gagavuzya özerk bölgesinin Çadır-Lunga kentinde bulunan Orizont eğitim kurumlarında görevli 6 Türk öğretmen gözaltına alındı.

Moldova İstihbarat Servisi’nden (SIS) yapılan resmi açıklamada “Söz konusu kişiler birçok ülkede faaliyet gösteren İslami bir hareketle ilişkileri olduğu şüphesiyle takip edildi, ülkenin milli güvenliği açısından tehlikeli oldukları gerekçesiyle ülkeyi terk etmeleri kararı verildi” ifadeleri yer aldı. SIS’ın açıklamasında ayrıca, terörle mücadele ekiplerince ülkenin farklı yerleşim yerlerinde düzenlendiği kaydedilen operasyon için yabancı servislerle işbirliği yapıldığı bilgisi dikkat çekti.

Öğretmenler hakkında Türkiye’nin sınır dışı talebi olup olmadığı bilinmiyor.

Gözaltı işlemine dair görüntüleri paylaşan öğretmenlerin aileleri, perşembe sabah saatlerinde yapılan operasyon sırasında evlerinin kapılarının kırıldığını ve zor kullanıldığını belirtti.

Muhalefet olaydan Erdoğan’ı sorumlu tuttu, iktidarı Türkiye’den para almakla suçladı

Muhalefetteki Eylem ve Dayanışma Partisi (PAS) lideri Andrei Nastase gözaltı işlemini sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımla eleştirdi. Olaydan Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı sorumlu tutan Nastase “Bu eylem otoriter cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, muhaliflerine yönelik bütün dünyada işlediği baskılarının ülkemizde yaşanmasıdır.” ifadelerini kullandı. Nastase ayrıca öğretmenlerin Türkiye’ye teslim edilmesi karşılığında Moldova hükümetinin Ankara’dan maddi destek aldığını savundu.

Geçtiğimiz Mart ayında İstanbul havalimanında Erdoğan ile görüşen Moldova Cumhurbaşkanı Igor Dodon, Türkiye’nin Kİşinev’de inşa edilecek cumhurbaşkanlığı sarayı için yardımcı olacağını açıklamıştı.

Kosova’da benzer bir olay yaşanmış, gözaltına alınan öğretmenler Türkiye’ye sınır dışı edilmişti. Olaydan haberdar olmadığını belirten Kosova Başbakanı Ramuş Haradinay, İçişleri Bakanı ve istihbarat şefini görevden almıştı.

Türkiye 15 Temmuz darbe girişiminden ABD’de yaşayan Fetullah Gülen’i sorumlu tutuyor. Birçok ülkeden ‘Fetö’ adıyla ‘terör örgütü’ olarak tanımladığı Gülen Hareketi mensuplarının iadesini istiyor.


Kaynak: EuroNews

MİT Yurt Dışında yine adam kaçırdı.. İki kişi daha hukuksuz Türkiye’ye getirildi…

MİT’in, Azerbaycan ve Ukrayna’dan 2 kişiyi Türkiye’ye getirdiği açıklandı.

MİT bu sefer  Azerbaycan ve Ukrayna’da hukuksuz adam kaçırma eylemine katıldı… İsa Özdemir Azerbaycan’da, Salih Zeki Yiğit ise de Ukrayna’dan bugün öğleden sonra özel uçakla İstanbul’a getirildiği açıklandı. Atatürk Havalimanı’na inen uçakla getirilen iki kişi hakkında Türkiye’de  arama kaydı bulunduğu iddia edildi.

Okumaya devam et

Misyonumuz

HRD, insan haklarını savunmak amacıyla, eziyete uğramış tüm insanlara ve Türkiye’ye dair bir odaklanmaya yardımcı olmak için kampanya yapan, kar amacı gütmeyen ve bağımsız bir sivil toplum kuruluşudur.

HRD, 2018’de Köln-Almanya’da, Türk avukatlar, eski bürokratlar ile Almanya ve Avrupa’da siyasi sığınmacı olan gönüllüler tarafından kuruldu.

HRD, insan hakları ihlalleriyle ilgili raporlar hazırlar, diğer İnsan Hakları STK’ları ve paydaşları, devlet organları ile bölgesel ve uluslararası örgütlerle temaslar kurar. HRD, ayrıca mağdurlara yasal tavsiye verir, mağdurlar adına dava prosedürlerini başlatır ve ilgili BM İnsan Hakları Mekanizmaları ile ilgili resmi dilekçe ve iletişim desteği verir.

L’express: Erdoğan ve MİT’in suikast ve adam kaçırma işleri sürüyor

Fransa’nın en büyük gazetelerinden L’express Tayyip Erdoğan ve MİT’in Avrupa’daki suikast ve adam kaçırma gibi illegal faaliyetlerine ilişkin çarpıcı bir yazı dizisi yayınladı. L’express, tecrübeli gazeteci Laure Marchand imzasıyla ‘Erdoğan’ın komandolarının izinde’ başlığıyla yayınladığı yazı dizisinde Fransa, Almanya, Belçika, Danimarka gibi Avrupa ülkelerinde MİT’in suikast planlarını, Türk diplomatlarla birlikte işlenen suçlarının izini sürdü. Yazı dizisinde  Gülen hareketi mensupları ve Kürt lobisinden isimlerle görüşen gazeteci Marchand, ‘Kürtler, Gülen taraftarları ve Erdoğan’ın muhalifleri için Paris artık güvenli bir şehir değil. Fransız başkentinde, Recep Tayyip Erdoğan’ın muhalifleri MİT’in korkunç ajanlarıyla karşılaşmaktan sürekli korkuyorlar. Bu konuda tanıklıklar bol. Ankara rejiminin muhalifleri Türkiye’den ayrılsalar da güvende değiller’ diye yazdı.

Yazı dizisinde 15 Temmuz başarısız darbe girişiminden sonra tüm dünyada başta Gülen Hareketi mensuplarına yönelik olmak üzere MİT tarafından suikast ve kaçırılma gibi eylemler planlanıp icra edildiği aktarılıyor.

Gazetede Oslo görüşmelerine katılan PKK’nın önde gelen isimlerinden Remzi Kartal  ile röportaj da yer aldı. ‘Kürt liderler ölümle tehdit ediliyor’ başlığıyla ilginç bilgilere yer veren L’express,  Paris’te Sakine Cansız ve iki arkadaşına yönelik suikastın ardından  MİT’in olduğunu Fransa mahkemeleri ve istihbaratının çok net bildiğini aktararak şu noktalara dikkat çekti : “Bu cinayetlerden beri, MİT çok ciddi bir kötü itibar kazandı Fransa’da. Mossad ve Rus gizli servisleri gibi Türk istihbaratı karanlık işlere, yurt dışından ve dost ülkelerin yerlerinde de cinayetlere de karıştığının ihtimalini konuşuluyor.  2018 ilk baharında, karşımda oturmuş ‘Kürt Lider Remzi Kartal’ bana istihbaratın onu hedef aldığını anlatıyor. Belçika hükümetinden korumayı hala redettiğini ifade ediyor. Halbuki burada, Avrupanın göbeğinde, Anadolu’dan uzak, bu tehditler hiç hafife alınmamalı.”

KARTAL: MİT AVRUPA’DA SUİKAST PEŞİNDE, KÜRTLER HEDEFTE

Gazeteci Marchand, Remzi Kartal’ın ağzından şunları kaleme aldı : “Kalabalıkta gözlerim Remzi Kartalı arıyor. Daha önce tanıştığım bu eski dişhekimi, 1990’larda milletvekili seçilmişti, şimdi Belçika’da bir siyasi mülteci. 2009 yılında, Türk hükümetinin Oslo’daki görevlileriyle yapılan gizli görüşmelerde Kürt müzakerecilerinden biriydi. Hiç kimse yok henüz. Saat 1 Zamanında geldim. Bekliyorum. Sonunda, göründü. Her zamanki gibi çok nazik. Bir saniye bile onu yalnız bırakmayan kadın ise çok gergin: kaldırımda uzun süre ayakta duruyoruz. Aslında iki dakika. Kendimizi bir pizzacıda bulduk. Oturur oturmaz, menüye bakmadan Kartal hemen konuya giriyor: Erdoğan’ın Avrupadaki muhalifleri MİT’in [Milli İstihbarat Teşkilatı, Türk istihbaratının Ulusal Örgütü] kapsamındadır. Özellikle Kürtler. Topluluğumuzun Türk devletinde bilgi kanalların var. Bizlere Ankara’nin [cumhurbaşkanlığı] MİT ajanlarına cinayet işletmek için baskı yaptığını söyledi. Özellikle seçimler kapsamında, başarılı olursa, Türkiye’deki milliyetçi histerisini (hastalığını) güçlendirecektir.”

MİT’in Sakine Cansız suikastindeki yerine değinen Fransız gazetesinin yazı dizisinden Remzi Kartal’ın ağzından Ukrayna merkezli hatlardan ‘SMS ile suikast’ tehdidi aldığına, bu cinayet ve tehditlerdeki kişi ya da kişilerin Kürt diasporasıyla irtibatlı olanlarının da araştırıldığı, Belçika’da yaşayan H.A. isimli bir şahsın adının geçtiği suikast pazarlıklarında bilgilerine yer verildi.

GÜLEN CEMAATİ MENSUPLARINA YÖNELİK ORGANİZE KAÇIRMALAR

Erdoğan rejimi ve MİT’in Gülen Hareketi mensuplarına Afrika, Ortadoğu ve Uzakdoğu’dan sonra Avrupa içlerinde de operasyon girişimlerine geniş yer veren L’express, MİT’in Erdoğan talimatıyla 18 farklı ülkede 80 kişiye yönelik adam kaçırma hadiselerine bulaştığını ve bunu genellikle ülkelerin üst düzey yöneticileriyle kotardığını yazdı.

Gazetede “Erdoğan’ın diğer hedefi Gülen Cemaatidir. 2016 yazından beri, Ankara’da ve dünya çapında bir av söz konusu. Türk hükümetine partizanlar tarafında yapılan bu av, Malezya, Suda, Pakistan, Suudi Arabistan’a kadar uzandı. MİT cemaate üye 80 kişiyi 18 farklı ülkeden alıp Türkiye’ye götürmüştür. Henüz yargı önüne bile çıkmadan bu kişiler kelepçelenmiş şekilde uçaktan indirilip, ‘teröristler’  şeklinde savaş esirleri gibi medyaya sunuluyor. Sene başından beri, artan yoğunlukta kaçırılmalar oluyor. Geçen baharda, hükümet öğretmenleri ve bir doktoru hedef almışlardı 6 kişi Kosova tarafından Türkiye’ye  iade edildi. Gabon’da benzeri yaşandı. Cumhurbaşkanı (Erdoğan) tutuklamaları seçim argümanı olarak kullandı” denildi.

GABON’DAN ADAM KAÇIRMALARDA CUMHURBAŞKANLARI İŞİN İÇİNDE

Gabon’da yaşanan kaçırma hadisesi şöyle anlatıldı: “Uzun zaman boyunca, Türkiye’de büyüyen okullar, Afrikada yaygın vaziyette. Fakat, Erdoğan ve Gülen’in ayrı düşmesiyle çokça diplomatik baskılara maruz kalarak bazı okulları kapatmak zorunda kaldılar. Geçtiğimiz 15 Martta, Ecole International La Lumière okulunun müdürü, yardımcısı ve bir öğretmen Gabonlu polis tarafından tutuklanıyorlar ve evrak sahtekârlığı öne sürülerek Türkiye’ye iade ediliyor. Avukatlar çok acil gitmesine rağmen, onları görememiş. 23 gün boyunca Gabon da tutuklu kalmalarına rağmen hiç bir zaman göremedim’ diye ifade ediyor. Çok hızlı bir şekilde yargının bu iş üzerinde hiç bir gücü olmadığını anlıyor. Gabonda, bu işin tamamen ülkenin Cumhurbaşkanı Ali Bongo tarafından takip edildiğini ifade ediyor. Günler geçiyor ve 7 Nisan günü Deniz (projeyi destekleyen esnaflardan biri) müdürün eşinden mesaj alıyor, polis geldi. Hemen bildiğim tüm numaraları aradım diyor Deniz, fakat kimse cevap vermiyor. ‘İçeriye alınan müdür, yardımcısı ve öğretmen yetmiyormuş gibi onların eşlerini ve çocuklarını da tutukladılar. Hepsi uçağa bindirilip MİT tarafından Türkiye’ye götürüldü. İltica edenler için Birleşmiş Milletler ajansının temsilcisi engellemeye çalışsa da hiç bir şey yapamadı. Tek bir kişiyi, çifte vatandaş olanı götüremediler. Türk ve Fransız olan bu kişiye Fransa büyük elçiliği Gabon dan çıkmasını söylemiş.”

İSVİÇRE’DE İLAÇLA SUİKAST GİRİŞİMİ

Türk asıllı bir İsveçli vatandaşına yönelik suikast girişimine de yer verilen yazı dizisinde şu noktalara dikkat çekildi: “Telefon çalıyor ve dışarıdayım. Gizli numaradan biri arıyor. Araştırmam esnasında hiç bir arama normal bir arama olarak yapılmıyor hepsi gizli. Aracı olanlar veya aranan insanlar yerlerinin tespit edilmesinden çok korkuyorlar. Yurt dışında bile. Telefona cevap veriyorum. ‘Merhaba, ben sizin aradığınız kişiyim, karar verdim, konuşacağım. Haftaya görüşebilir miyiz. Sizi tekrar ararım yerini söylemek için’ dedi ve kapattı. Lyon Garına gidiyorum. İsviçre garında duruyorum. Telefonum tekrar çalıyor. Bir adam geliyor, elinde kahve renkli bir çanta. Bir otelin boş salonunda oturuyoruz. İsmine ‘Cengiz’ diyelim. Türk asıllı İsviçreli bir iş adamı. Hayatında çok başarılı olmuş. Türkiye’de Fethullah Gülen ile irtibatlı eğitim kurumlarında eğiti almış ve sonrada Zürih’e  yerleşmiş.  Hikayesi roman haline çevirilebilir. Ağustos 2016 dan sonra, bir arkadaşı haber vermek için irtibata geçiyor. Fuat (bir yakını) Cengizi kaçırmak için MİT ile görüşme yapmış. Cengiz hemen Fuat ile görüşmeye gidiyor emin olmak için. Fuat doğruluyor. Bir öğlen vakti, Zürih’te bir mezarlıkta gizli bir görüşme yaptığını itiraf ediyor. Onun söylemlerine göre, onunla görüşenler, Cengiz’in yemeğine GHB damlaları atmasını istemişler (psikotropların uyuşturucu etkisini oluşturan bir tecavüzcü esrarı denilen bir madde) uyutmak için. Fuat haber vermesi gerekiyormuş. Bu iş olduktan sonra 300 bin Euro vereceklermiş. Ayrıca rahat bir emeklilik. Fuat’ın oldukça borçları varmış.

3 MİT AJANI 2 DİPLOMATIN BULUŞMASI

Hala şüpheli şekilde, Cengiz yine de duyduklarını İsviçre’nin gizli servislerine anlatmaya gidiyor. “Zaten haberdarlarmış” diye farkediyor. Karşısındakiler onay vererek, Türkiye’den 3 MİT ajanı ile birlikte Bern’de 2 büyük elçilik diplomatı ile hareket ediyorlar diye ifade ettiler. Hacı Mehmet Gani, eski basın ateşesi (büyükelçiliğin) ve Hakan Kamil Yerge, Türk temsilciliğinin ikinci sekreteri. “Görüşmelerinin bir resmini gördüm. Tek bir görüşme olmamış, 3 kere buluşmuşlar. O anda anlıyorum ki İsviçre istihbaratı büyük bir dosyaya sahip bir işle alakalı” diyor.

Kaçırılma planından beri, 2 diplomat ülkeyi terk etti. İsviçre istihbaratı yabancı ülke tarafından kaçırılma niyetinde bulunduklarını anlayarak, işadamına karşı yapılan tehditi çok ciddiye aldı. Bu kişinin evi polis koruması altına alındı. Yakın takip amacıyla elektronik bir koruma da verildi. Cengiz bu cihazı çantasından hiç ayırmıyor. İçinde takip cihazı var. GPS bilgileri anında iletiliyor. Cengiz bir tehdit hissediyorsa hemen iki kere düğmeye basıp polisi harekete geçirebiliyor.

Geçen ay bu cihazdan ayrılabilir miyim diye sormuş istihbarata, ‘kesinlikle olmaz’ diye cevap almış. O anda da ‘acaba benim bilmediğim birşey mi biliyorsunuz’ diye sordum; cevap vermediler, diyor.”

MİT’İN İKİNCİ ADAMI PARİS BÜYÜKELÇİSİ VE İSTİHBARAT OYUNLARI

L’express gazetesinin yazı dizisinin son bölümünde Fransa ve Belçika’ya yönelik MİT ve Erdoğan taraftarlarının istihbarat hareketlerine yönelik çok detaylı bilgiler yer aldı. MİT Müsteşar Yardımcısı İsmail Hakkı Musa’nın Paris Büyükelçisi olarak atanmasıyla ilgili değerlendirmelere yer veren gazete, “ Her görüşmede, karşımdakiler hikayelerini anlatıyorlar, sonra etrafa bakıp ses tonlarını düşürüyorlar. ‘Biliyorsunuz Paris büyükelçinin kim olduğunu değil mi?’ CV sağlamdır  büyükelçinin. Paris’e tayini çıkmadan önce, Kasım 2016 da MİT’in ikinci adamıydı. Dışişleri operasyonlarıyla mükellefti. Ocak 2013’den beri o pozisyondaydı, yani PKK’lı militan bayanların öldürüldüğü zamanda. Ve bir kaç ay önce, Brüksel’de büyükelçiydi. Fransa’da hükümete karşı olanlar Türk büyükelçiliğinden kaçıyorlar. Ismail Hakkı Musa, Yurt dışı komisyonun Yönetim Kurulu tarafından dinlendi geçen nisan ayında. Jean-Paul Lecoq ona şunu söyledi: ‘Çokça insan hapise attınız özellikle entelektüel kesiminden, gazeteciler, muhalif olanlar ve istihbaratınız Avrupa’ya kadar onları takip ediyor, Kürt asıllı dostlarımız bile öldürüldü.” Musa, mükemmel bir Fransızca ile, ‘Sizin sorularınız üzerinde çok vakit kaybetmek istemiyorum, bence bu soru da kabul edilmez bir imaa var.’ deyip kapattı büyükelçi.”

PARİS CİNAYETİNİ YÖNLENDİREN ÜST DÜZEY DİPLOMATLAR VE SİYAH MERCEDES’TEKİ SUİKAST TİMİ

Gazeteci yazı dizisinde Fransa ve Belçika arasında yaşanan bir casusluk olayının da izlerini sürdü.  Paris cinayetine uzanan yeni bilgi ve bulguların Belçikalı bir yargıçın gayretleriyle bulunduğuna dair şu bilgileri yazdı: “14 Haziran 2017, Brüksel’de, polis 3 kişinin kimliğini sorguladı. Siyah bir Mercedes Class E ile geziyorlardı Fransa plakalı. H.A. ve onun iki Türk asıllı ahbapları, onlar ki Remzi Kartal’ın öldürülmesini isteyenler olarak bu teklifi sunmaya gelmişler. Polis kontrolü esnasında biri Türk polis kartı göstermiş. İkincisi ise ‘eski bir asker’ ve 6-7 aydan beri Fransa’da zaten yaşıyormuş. 3  bayanın öldürülmesiyle alakalı (Paris cinayeti) dalga geçmişler orada . Olayda rol aldıklarını söylemişler. Belçika polisine göre, bu iki adam bir hafta Paris’te 4 Türk asıllı adam birlikte kalmışlar. Onların arasında bir de sniper varmış.

İstihbaratçılar, yüksek mertebede bir diplomat tarafından Fransa’da yönlendirmeler yapıldığını düşünüyorlar. Ekim 2017 de, Belçikalı Hakim Patrick De Coster bu bilgilerin yeterince ciddi ve endişe verici olduğunu düşünüp, Fransa’ya bir uyarı göndermeye karar veriyor. Belçika’da olan Kürt siyasetçilere yönelik ilk planda bir suikast organizasyonu ile alakalı Fransa’dan Belçika’ya doğru kaçtılar, panik halindeydiler.”


Kaynak: Grihat.com