10 Aralık Dünya İnsan Hakları Günü

2. Dünya Savaşı’nda yaklaşık 65 Milyon insan ölmüş, milyonlarca insan en temel haklarından mahrum kalmıştı.  Böylesine büyük ve insanlık tarihinin kara bir lekesi olan bu gibi insan kaynaklı felaketleri önlemek üzere kurulan; ”Birleşmiş Milletler”in, 71 yıl önce gerçekleştirilen “Genel Kurulu”nda, “İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi” kabul edilmişti. Ancak, aradan geçen 71 yıla rağmen, ne yazık ki 1948 tarihinde imzalanan bu Sözleşmedeki ilkelere, bazı ülkelerce bugün de riayet edilmediğini görerek, zamanın ruhunu yansıtan ideallerden çok uzakta olunduğuna şahitlik etmekteyiz.

Başta Doğu Türkistan’da, Myanmar’da, Yemen’de, Suriye’de, İran’da, Kazakistan’da, Rusya’da ve Türkiye’de olmak üzere Dünyanın birçok yerinde insanlar en temel haklarından mahrum edilmektedir. Resmi verilere göre, 2018 sonu itibarıyla ülkelerindeki savaşlar, çatışmalar, siyasi baskılar ve buna bağlı olarak zorlu yaşam şartlarından kaçan insan sayısı; dünya genelinde 71 milyona ulaşmıştır.

“İNSAN“ tüm hukuk sistemlerinde sistemin merkezinde bulunur. Evrensel hukuk sistemlerine göre; insanın doğuştan sahip olduğu devredilemez, bölünemez ve çiğnenemez hakları vardır. Ancak, bu hakların Türkiye’de “HİÇBİR HUKUKİ VEYA ETİK DEĞERİ“ kalmamış; Halkın iradesine dahi saygı gösteremeyen ve Kayyım atayan bu aciz, kendi halkından korkan Rejim ve yetkilileri “insan onurunu” ayaklar altına almaktadır.

Bugün burada, “İnsan Hakları Günü”nde; Türkiye’de yaşanan “insan hakları ihlallerine” dikkatlerinizi çekmek istiyoruz.

Türkiye’de; ”İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi” ve “Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi” ile güvence altına alınan tüm haklar; ihlal edilmektedir. Bunlardan bazıları şunlardır:

1- Türkiye’de İnsanların en temel hakkı olan “Yaşam Hakkı” elinden alınmıştır:

Türkiye; ”açık hava işkence merkezi”ne dönüştürülmüştür. Ağustos 2019 itibariyle 2.300’ü gecen işkence vakası tespit edilmiştir. Onlarca insan uğradıkları işkencelerden ölmüş veya sakat kalmıştır. Son üç yılda Hapishanelerde şüpheli 84 ölüm vakası tespit edilmiştir.

Hayatında hiçbir suça karışmamış 11.000 kadın hukuksuz bir şekilde hapishanelere atılmıştır.

780 bebek kanunlar gereği annesi ile birlikte serbest bırakılması gerektiği halde hapistedir.

KHK ile işlerinden atılanların başka yerlerde çalışmasına da engel olunarak bu insanlar ;”sivil ölüme“ terk edilmiştir. 

2- İnsanların “İşkence Görmeme Hakkı” ihlal edilmiştir, halen de ihlal edilmektedir.

İnsanlık onuru ile bağdaşmayan “İŞKENCE” Türkiye’de sürekli ve keyfi bir uygulamaya dönüşmüştür. Türkiye’de “Gülen Hareketi” mensuplarına ve Kürtlere karşı SİSTEMETİK İŞKENCE YAPILMAKTADIR.”

Temmuz 2016 tarihinden bu yana 2300’den fazla işkence vakası bulunmaktadır. Bu durum onlarca uluslararası rapora yansımıştır.

3- İnsanların “Çalışma Hakkı ” gasp edilmiştir.

Çıkarılan KHK’larla, 33,500 Öğretmen; 7,000 Sağlık çalışanı; 31,500 Güvenlik Görevlisi; 6,000 Akademisyen; 39,000 Farklı Kamu kurumlarında çalışan memur; 13,000 Asker olmak üzere yaklaşık 150.000 kişi Kamudan ihraç edilmiştir.

”Kayyım” adı altında  atamalar yapılarak veya el konularak; şirketler, okullar, üniversiteler, dershanelerdeki; 100,000’in üstünde özel sektör çalışanı işten atılmıştır.

4- Türkiye’de keyfi bir uygulama ile “Mülkiyet Hakkı” gasp edilmiştir.

Binlerce insanın alın teri ve emeği ile oluşturulan Vakıflar, Dernekler, kurulan binlerce okul ve dershaneye el konulmuş, mahkeme kararı olmadan mallarının tamamı gasp edilmiştir.

OHAL Döneminde 1207 şirketin malvarlıkları (Toplam sermaye miktarı 10 Milyar ABD Dolarını geçmektedir) kanunsuzca, hukuk kurallarına aykırı olarak gasp edilmiştir.

Doğu ve Güneydoğuda terör iddiasıyla boşaltılan evlere ve arsalara hukuksuzca el konulmuş, İnsanların evlerine dönmesi engellenmiştir.

5- İnsanların “Örgütlenme Hakkı” gasp edildi.

164 Vakıf ve 1595 Dernek KHK’larla kapatılmıştır,

İki büyük işçi konfederasyonu ve 28 Sendika kapatılmıştır.

6- Türkiye’de “İfade Özgürlüğü Hakkı” yok edilmiştir.

T.C. Anayasasının 25. Maddesi başta olmak üzere, “BM Medeni ve Siyasi Haklara İlişkin Sözleşme ile de güvence altına alınmış olan ifade, kanaat ve düşünce özgürlüğü; Erdoğan Rejimi tarafından yok edilmektedir.

189 Medya Kuruluşu, 200.000’i geçen Web sitesi yasaklanırken, hâlihazırda 319 Gazeteci tutuklu bulunmaktadır. Bu sayı Dünyadaki hapishanelerdeki toplam gazetecilerin yarıdan fazlasını teşkil etmektedir.

Özgür düşünce ve özgürlük sıralamasında; 180 ülkeden 157. sıradadır.

7- Türkiye’de bilinçli bir şekilde “Adil Yargılanma Hakkı” ortadan kaldırıldı.

Mevcut hakim ve savcıların yaklaşık üçte birini oluşturan, 4000’ü aşkın Hakim ve Savcı, 15 Temmuz öncesi hazırlanan fişleme listeleri sonucunda meslekten atılmış, tamamına yakını hakkında tutuklama kararı çıkarılmıştır.

Halihazırda 605 Avukat Türkiye’de tutuklu bulunmaktadır.

Görevdeki hakimler, Erdoğan ve Rejiminin istediklerini yapmazsa meslekten atılma ve hapse gönderilme tehdidi altında çalışmaktadır.

AİHM kararları uygulanmamaktadır. (Örnek: AİHM’nin Selahattin Demirtaş kararı).

Anayasa Mahkemesi Kararları yerel mahkemelerce uygulanmamaktadır. (Örn: Gazeteci Mehmet Altan ile Şahin Alpay hakkında verilen Anayasa mahkemesi kararı)

Keyfi, uzun tutukluluklar yaşanmakta, Hakimler tahliye kararı vermekten korkmaktadırlar.

Tüm temel hak ve özgürlüklerin güvencesi olan “adil yargılanma hakkı” ortadan kalktığı için, halihazırda Türkiye’de, hiçbir temel hakkın güvencesi bulunmamakta ve “iç hukuk yolları“ yok hükmündedir.

Bugün Türkiye’deki baskıcı rejim tarafından üretilen nefret, ayrımcılık ve işkence suçlarına karşı; tek umut, ”hukukun varlığı”dır. Ancak, “Erdoğan Rejimi” son yıllarda daha da artan keyfilikle, İnsanlığa Karşı Suç işlemekte, bazı etnik ve dini inanç topluluklarına karşı ”soykırım“ suçlarını sürdürmektedir.  “Erdoğan Rejimi”, taraf olduğu anlaşmalarla “uluslararası hukuk kurallarına bağlı olan, ”Türkiye Cumhuriyeti”’ni “Hukuktan ve Demokratik değerlerden tamamen koparmıştır.

“Human Rights Defenders” gönüllüleri olarak, bugün burada “10 Aralık İnsan Hakları günü” münasebetiyle, “Erdoğan Rejimini ve işbirlikçilerini”, insan hakları ihlalleri yapan tüm şahısları, huzurunuzda lanetle kınıyor; “üstünün hukukuna” değil “hukukun üstünlüğüne” saygı duymalarını talep ediyoruz. Bunun yanında BM ve Avrupa Konseyi ve AİHM gibi Uluslararası Kurumların dikkatini, Türkiye’de insan hakkı ihlallerine çekiyor ve onları Türkiye’deki uygulanan hukuksuzluklara karşı, suç ortağı olmamaları yönünde çağrıda bulunuyoruz.

Öte yandan, tarihinde benzer acıları yaşamış Avrupa’nın, kendi değerlerini “Erdoğan rejimi ile Mülteci sözleşmesi” adı altında, pazarlık konusu yapması; biz insan hakları savunucularının konuyu kaygı ve esefle takip etmesine vesile olmuştur. AB ve AB’nin önde gelen ülkelerinden olan

Almanya’nın Türkiye’de yaşanan insan hakları ihlallerine” dur!” demek için daha etkin bir inisiyatif almasını bekliyoruz.

Bu ihlalleri yapanlar, özellikle ”İŞKENCECİLER”, sizlerin de hukuk önünde yargılanmanız ve işlediğininiz suçların cezasız kalmaması için YILMADAN mücadele edeceğiz. İnsan hakları ihlalleri sona erinceye ve hakları ihlal edilen her masum, hakkını alıncaya kadar, bu mücadelemiz sürecek.

Şair Adnan Yücel’in dediği gibi:

Saraylar saltanatlar çöker

kan susar birgün

zulüm biter.

menekşelerde açılır üstümüzde

leylaklarda güler.

bugünlerden geriye,

bir yarına gidenler kalır

bir de yarınlar için direnenler

Şiirler doğacak kıvamda yine

duygular yeniden yağacak kıvamda.

ve yürek, imgelerin en ulaşılmaz doruğunda.

ey herşey bitti diyenler

korkunun sofrasında yılgınlık yiyenler.

ne kırlarda direnen çiçekler

ne kentlerde devleşen öfkeler

henüz elveda demediler.

bitmedi daha sürüyor o kavga

ve sürecek

yeryüzü aşkın yüzü oluncaya dek!

İnsan Hakları İhlallerine Dur De!

Afişin yüksek çözünürlüklü versiyonunu indirmek için resme tıklayınız

.

.

Afişin yüksek çözünürlüklü versiyonunu indirmek için resme tıklayınız

BM Haksız Tutukluluk Çalışma Grubu: ByLock kullanmak, haberleşme ve ifade özgürlüğüdür

BM Haksız Tutukluluk Çalışma Grubu, hakim Melike Göksan  ve Mehmet Göksan kararı ile ByLock kullanmanın haberleşme ve ifade özgürlüğü kapsamında olduğu, başvuranların bu nedenle tutuklanmalarının ‘Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesinin 19. maddesine’ aykırı olduğuna  karar verdi.

BM Haksız Tutukluluk Çalışma Grubu,  Melike Göksan  ve Mehmet Göksan kararına BU LİNKTEN ulaşabilirsiniz.

Okumaya devam et

Birleşmiş Milletler: Türkiye’de Sistematik Keyfi Tutuklama Yapılıyor

Birleşmiş Milletler Haksız Tutuklama Çalışma Grubu, hakim Melike Göksan ve Mehmet Fatih Göksan kararı ile ByLock kullanmanın haberleşme ve ifade özgürlüğü kapsamında olduğu, başvuranların bu nedenle tutuklanmalarının Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi’nin 19. maddesine aykırı olduğuna karar verdi.

Birleşmiş Milletler ayrıca başvuranların Kategori-V sınıfında ihlale maruz kaldıklarına hükmetti. Kategori-V; dini inanç, siyasi görüş, ırk, milliyet, cinsiyet gibi farklılıklar nedeniyle sistematik tutuklama uygulaması yapıldığı anlamına gelmekte.

Birleşmiş Milletler Çalışma Grubu, tutuklama tarihinde başvuruculara, tutuklanmalarına sebep olan olaya ilişkin, olgusal ve spesifik gerekçelerin belirtilmesi gerektiğini ama bunun yapılmadığını, bu nedenle Hükumetin suclama konusunda şüpheliyi bilgilendirme edimini ihlal ettigine karar verdi. (Para.68)

Kararda “Hükumet ayrıca Başvurucuların, ByLock programını kullandıklarına dair iddianın tutuklamayı nasıl ve niçin meşru kılacağına dair hiçbir bilgi sunamamıştır. Bu şartlar altında tutuklama kararı gerekli ve makul sayılamaz. Dolayısıyla, tutuklama kararı; başvurucuların BM İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin 3 ve 9. maddeleri ile, BM Medeni ve Siyasal Haklar Sözleşmesi’nin 9/1-2 maddelerini ihlal etmiştir. (para. 69)” tespitine yer verildi.

Yine kararda, Başvurucuların 10 yıl önce Gülen Grubu’nun sohbetlerine katıldığı, Bylock program kullandığı iddiasının tutuklama kararını meşru ve gerekli kılmayacağı ifade edilmiştir.

Karardaki bir başka tespit de “Başvurucular, Bylock programını kullandığını inkar etmekle birlikte, kullanmış olsalar dahi bu ifade özgürlüğün kullanılması niteliğinde bir eylemdir. Bu nedenle, tutuklama kararı İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin 19. maddesini de ihlal etmiştir.” şeklinde ifade edildi.

Birleşmiş Milletler Haksız Tutuklama Çalışma Grubu ayrıca verilen karar bakımından önem arz eden iki tanığın duruşmada hazır edilmemesi ve iddianameye eklenen delillerin cezaevinde Başvuruculara verilmemesinin BM Medeni ve Siyasal Haklar Sözleşmesi’nin 14/3(b-e) maddesini yani Başvurucuların adil yargılanma hakkını ihlal ettiğine de karar verdi.

Birleşmiş Milletler Haksız Tutuklama Çalışma Grubu, Başvurucuların dini inanç, siyasi görüş, ırk, cinsiyet, milliyet temelinde bir farklılıktan kaynaklanan ayrımcılığa maruz kaldıklarına ve bu nedenle sistematik bir tutuklama kampanyasının kurbanı olduklarına karar verdi.

Haksız Tutuklama Çalışma Grubu sonuç olarak, Başvurucuların derhal tahliye edilmesini, haklarının tazmin edilmesini ve sorumlular hakkında soruşturma açılmasına da karar verdi.

Adana 11. Ağır Ceza Mahkemesi; eski hakim Mehmet Fatih Göksan’a 9 yıl 9 ay ve eşi eski hakim Melike Göksan’a 7 yıl 6 ay hapis cezası vermişti.

Urfa Barosu Halfeti Raporu: Gözaltında Cinsel İşkence Uygulandı

Urfa Barosu, Urfa’nın Halfeti ilçesine bağlı Dergili Mahallesi’nde gözaltına alınanlara yönelik açıkladığı raporunda “Gözaltına alınan birçok mağdur cinsel işkenceye maruz kaldı” dedi.

Fotoğraf: Antep Barosunun açıklamasına göre, kendisini özel harekât polisi olarak tanımlayan çeşitli sosyal medya hesaplarından, Halfeti Jandarma karakolunun bahçesi olduğu düşünülen yerde elleri kelepçeli yere yüzü gelecek şekilde yatırılmış onlarca insanın bulunduğu fotoğraflar paylaşılmıştı.

Urfa Barosu, Urfa’nın Halfeti ilçesi, Dergili (Dêrto) mahallesinde düzenlenen operasyonun ardından gözaltına alınanlara yönelik işkence iddialarıyla ilgili raporunu açıkladı.

Raporda gözaltına alınan birçok kişini cinsel işkenceye maruz kaldığı, işkence ve kötü muameleye uğrayanların yaşanılanların anlatılmaması konusunda görevli bazı polislerce tehdit edildikleri bilgilerine yer verildi.

11 avukattan oluşan bir heyet aracılığıyla hazırlanan raporda baroya başvuran avukatların dilekçelerine, işkenceye uğrayan kişilerle yapılan görüşmelere ve mağdur yakınlarının başvurularına yer verildi.

Halfeti’de 18 Mayıs 2019 Cumartesi günü polisler ve PKK’liler arasında çıkan çatışmada bir polis yaşamını yitirmiş, olayın ardından Şanlıurfa Cumhuriyet Başsavcılığı’nın yürüttüğü soruşturmada en az 54 kişi gözaltına alınmıştı.

İşkence ve kötü muamele tespit edildi

Raporda aktarılan bilgiler şöyle:

* Şanlıurfa Barosu İnsan Hakları Merkezimize yapılan toplam 51 mağdur/mağdur yakını başvurusu üzerine heyetimizin yaptığı birebir görüşme, adli raporlar, ayrıntılı anlatımlar, gözlem ve incelemeler; gözaltına alınan şahısların işkence ve kötü muameleye maruz kaldıklarını doğrulamaktadır.

* Gözaltı süresi uzatımı sebebiyle 25.05.2019 tarihinde Şanlıurfa Nöbetçi Sulh Ceza Hakimliğine getirilen mağdurların fiziki durumlarında işkence ve kötü muameleye maruz kaldıkları Sulh Ceza Hakimliği tarafından da gözlemlenmiş olup bu durum zapta geçirilmiştir.

* Mağdurların gözaltına alınış esnasında mukavemet göstermemiş olmalarına rağmen gerek kendi ikametlerinde gerekse de Halfeti ve Bozova Jandarma Karakollarında elleri arkadan bağlanarak yüzüstü yatırılıp görevli emniyet personelleri tarafından toplu şekilde kötü muameleye maruz bırakılmıştır. Bu muamele saatlerce sürmüştür. Söz konusu karakollardaki güvenlik kamera kayıtları ve mağdurların ikamet adresleri aranırken çekilen görüntüler incelenirse bu durum açıkça görülecektir.

* Olay anında yapılan baskınlarda evlere zarar verildiğini tespit etmiş bulunmaktayız.

Hukuka aykırı işlemler yapıldı

* Mağdur avukatları gözaltında bulunan müvekkilleri ile yasaya uygun şekilde görüştürülmemişlerdir. Avukat ile müvekkili arasında vekaletname gerekmeksizin görüşme yapılabiliyor iken görüşmeye giden avukatlara vekaletnamenin olması gerektiği dayatılmıştır. Mağdurların gözaltına alındığı ilk günlerde avukatlar müvekkilleri ile hiç kimsenin duymayacağı şekilde görüşmeleri gerekirken ancak bir polis nezaretinde ve Türkçe dilinde görüşme yapabilecekleri aksi takdirde görüştürülmedikleri tespit edilmiştir. İfadeler alınmadan önce menfaat çatışmasının varlığı söz konusu değilken bir avukatın yalnızca bir kişi ile görüşmesi avukatlara dayatılmıştır. Bu durumun bizlerde resmi ifade işleminden önce yasak usullerle sorgu ve mülakat yapıldığı kanaatinde olmamıza neden olmuştur.

* Heyetimizle görüşmeyi reddeden soruşturmayı yürüten savcının hukuka uygun olarak süreci yönetemediğinin kanaatindeyiz. Yasaya açıkça aykırı durumlarda hukuki refleks gösteren avukatların bile savcılık tarafından soruşturma açmakla tehdit edildiği ve yasal taleplerin yerine getirilmediği tespit edilmiştir.

* Soruşturmanın başından sonuna kadar gerek savcılık tarafından gerekse de emrindeki kolluk birimlerince avukatlara yönelik olumsuz tutumlarıyla yasaya uygun bir şekilde mesleklerini icra etmek isteyen avukatlar engellenerek şüphelilerin adil yargılanma ve savunma hakkı ihlal edilmiştir.

Avukatların yokluğunda sorgu

* Savcılık ve Sorgu hakimliğine çıkartılırken bir kısım sorgularda ellerinin bağsız olması gereken şüphelilerin elleri hakim ve savcı karşısında çözülmemiş olup ters kelepçe ile ifade ve sorgu işlemleri yapılmıştır.

* Dosya müdafilerince soruşturma esnasında tespit edilen birçok usulsüzlük ve kötü muamele işlemleri ile ilgili yapılan yazılı başvuruların dahi dikkate alınmadığı ve kollukça yapılan birçok usulsüzlüğe göz yumulduğu tespit edilmiştir.

* Bir kısım sorgu tutanaklarına da yansıdığı üzere gözaltı uzatma ve değerlendirme duruşmalarının avukatların yokluğunda yapıldığı.

* Gözaltı süresince şüphelilere hekim kontrolü yapılması gerekirken hekimin Şanlıurfa Terörle Mücadele şubesine gelip tıbbi usullere uygun muayene yapmadan darp ve cebir izi olmadığına ilişkin rapor verildiği tespit edilmiştir. Aynı şekilde mağdurların hastanelere götürüldükleri zaman da muayenelerin usulüne, mevzuata ve yasal zorunluluklara uygun bir şekilde yapılmadan geri getirildikleri tespit edilmiştir.

Baskı, hakaret, kanuna aykırılık…

* Tüm mağdur beyanlarında geçtiği üzere Şanlıurfa Terörle Mücadele şubesinin 2. Katında arşiv benzeri, iki yanında dosyanın olduğu bir koridordan geçip ulaşılan odanın içerisinde birtakım kişilerin olduğu ve bu kişilerin mağdurlara işkence yaptığı anlaşılmıştır.

* Mağdurların bazılarının gözaltında bulundukları süre boyunca sistematik işkenceye maruz kaldıkları tespit edilmiştir. Dosya şüphelisi olarak gözaltına alınan birçok mağdurun ise cinsel işkenceye maruz kaldığı anlaşılmıştır.

* Tüm mağdurların gözaltında kaldıkları süre boyunca hakarete uğradıkları ve ağır bir psikolojik baskı altında oldukları kanaatine ulaşılmıştır.

* Soruşturma esnasındaki tüm işlemlerin hem doktor muayenelerinin ve hem de ifade ve sorgu işlemlerinin kolluk refakati ile gerçekleştirilerek şüpheli mağdurlar üzerindeki baskının, kanuna aykırılıkların varlığı ve bu usulsüzlüklerin de sistematikleştiği tespit edilmiştir.

Çocuklar üzerinde travma yaratıldı

* Gözaltına alınan çocuklara Yüksek Yarar İlkesi çerçevesinde yaklaşılması gerekirken soruşturma savcısının tavrı, kolluk personelinin tutumu ve çocukların ailelerinin içinde bulunduğu durumlara şahit olmaları sebebiyle adeta istenerek çocuklar üzerinde travma yaratıldığı tespit edilmiştir.

* İşkence ve kötü muameleye uğrayanlar bu muamelenin anlatılmaması konusunda görevli bazı polislerce tehdit edildikleri anlaşılmıştır.

Korku ve endişe devam ediyor

* Olayın yaşandığı yerde halen güvenlik tedbirlerinin olduğu ve bu durum orada yaşayan insanlar üzerinde bir korku ve endişe yarattığı gözlemleri komisyonumuzca yapılmıştır.

* Zaman zaman sorgu hakimliğine çıkarılan mağdurların ve avukatlarının işkence beyanları ve buna ilişkin sorgu hakimliğine işkenceyi anlatmaları bazı hakimler tarafından engellenmiştir.

Heyette yer alan isimler

Urfa Barosu Başkanı Av. Abdullah Öncel, Urfa Barosu Başkan Yardımcısı Av. Velat Karahan, Urfa Barosu Yönetim Kurulu Üyesi Av. Necati Taş, Urfa Barosu Yönetim Kurulu Üyesi Av. Mevlüt Güneş, Urfa Barosu Yönetim Kurulu Üyesi Av. Bahyettin Asoğlu, İnsan Hakları Merkez Üyesi Av. Mustafa Vefa, İnsan Hakları Merkez Üyesi Av. Meral Halat, İnsan Hakları Merkez Üyesi Av. Lezgin Oktay, İnsan Hakları Merkez Üyesi Stj. Av. Ayşe Şehriban Demirel, İnsan Hakları Merkez Üyesi Stj. Av. Vedat Tosun, İnsan Hakları Merkez Üyesi Stj. Av. Ali Aslan. (TP)

* Raporun tamamını okumak için tıklayın.


“ByLock verilerinin delil kabulü, AİHM kararlarına ve AİHS’e aykırı”

Avukat Levent Mazılıgüney’den çarpıcı ByLock değerlendirmesi geldi. Kişisel Twitter hesabından yaptığı değerlendirmede Mazılıgüney, “ByLock verilerinin delil kabul edilemesi, AİHM kararlarına ve AİHS’e aykırıdır. Her ByLock mağdurunun hukuki sürecinde savunması adına kullanabileceği bir çalışma olarak kabul edilebilir. İlgili mağdurlara duyurulur.” dedi.

İşte Avukat Levent Mazılıgüney’in o Tweetleri. 

1- AİHM’in “Big Brother Watch” Kararını yorumlayalım mı Dostlar? Hazır @TCYargitay ‘ın ByLock “teknik analizi” konuşulurken konuya bu açıdan da bakalım. Zaman zaman bazı uluslararası kararları kendimce yorumlayacağım. Faydalı olmasını diliyorum. @abdulhamitgul @AYMBASKANLIGI

2- AİHM, Big Brother Watch vd./Birleşik Krallık kararında (https://t.co/TUjhj3QKBm: 58170/13, 62322/14 ve 24960/15, 13/9/2018, https://t.co/CDU5ymYdfR), kitlelerin istihbari amaçlı toplu dinlenilmesini AİHS’in 8. maddesine (özel ve aile hayatına saygı hakkı) aykırı bulmuştur.

3- Birleşik Krallık istihbarat teşkilatına, İstihbarat Yetkilerinin Düzenlenmesine Dair Kanun’la verilen, kitlelerin istihbari amaçla toplu dinlenilmesi ve internet servis sağlayıcılarından iletişim verilerinin elde edilmesi yetkisinin, Sözleşmenin 8. maddesine aykırı olduğu…

4- iddiasıyla yapılan başvuruda; verilen yetkinin bir kanuna dayanması nedeniyle hukuki bir temelinin bulunduğunu, ancak, yetki kapsamındaki bilgilerin elde edilmesi, istihbari bilgi değeri olmayan bilgilerin filtrelenip ayıklanmasında kullanılan arama kriterleri başta olmak üzere

5- arama ve seçme süreçlerinde bağımsız denetim mekanizmalarının yetersiz olduğunu; inceleme için seçilecek iletişim bilgilerinin, kişilerin özel hayatına ilişkin çok sayıda bilgiyi içermesine rağmen, bilgilerin ayıklanması aşamasında uygulanan gerçek bir güvencenin bulunmadığını

6- bu nedenle, istihbarat teşkilatına bu yetkileri veren kanunun, bilgilerin elde edilmesi, ayıklanıp işlenmesine ilişkin bölümlerinin öngörülebilir olmadığından kanunilik şartını taşımadığını, @TBMMresmi @BTKgovtr @gergerliogluof @EmniyetGM

7- yine, internet servis sağlayıcılardan iletişim bilgilerinin ancak ciddi bir suçun önlenmesi amacıyla talep edilebileceğini ve bu bilgilere erişim öncesinde bir mahkeme yada bağımsız idari merci denetiminden geçmesi gerektiğini, @kocaman_yksel

8- ancak istihbarat teşkilatına verilen yetkinin bu konuda da yeterli güvenceleri içermediğini ve bu nedenlerle de demokratik bir toplumda gerekli olmadığını belirterek AİHS’in 8. maddesinin ihlaline karar vermiştir. @tcbestepe

9- Ülkemiz açısından, MİT’e, 2937 sayılı Kanunun 6/1-b maddesi gereğince, “tüzel kişiler ve tüzel kişiliği bulunmayan kuruluşlardan bilgi, belge, veri ve kayıtları alabilir, bunlara ait arşivlerden, elektronik bilgi işlem merkezlerinden ve iletişim alt yapısından yararlanma”

10- aynı maddenin “g” bendi ile de “telekomünikasyon kanallarından geçen dış istihbarat, millî savunma, terörizm ve uluslararası suçlar ile siber güvenlikle ilgili verileri toplayabilme” yetkisi verilmiştir. Maddelerden anlaşılacağı üzere; AİHM kararına konu olayda olduğu gibi,

11- MİT’e binlerce kişinin trafik bilgilerini internet servis sağlayıcılardan temin yetkisi verilmemiştir. Olmaz ama MİT’in bu yetkilere sahip olduğu kabul edilse dahi, kişisel veri niteliğindeki trafik bilgilerinin elde edilmesi sırasında ilgililere hiçbir güvence tanınmaması

12- bilgilerin elde edilmesi ve ayıklanması sırasında bir mahkeme kararı ve idari merci denetiminin öngörülmemesi, MİT’in, 2937 sayılı Kanun 6.m. yetkiye dayanarak yaptığını belirttiği bu çalışmayı en başından Anayasanın 20 ile 22 ve AİHS’in 8. maddelerine aykırı hale getirmiştir.

13- Yasa koyucu MİT’e toplu şekilde iletişim bilgilerine ulaşabilme yetkisi vermek isteseydi, 2937 sayılı Kanun’un 6/2 m. “mahkeme kararıyla iletişim tespiti, dinlenmesi, sinyal bilgilerinin değerlendirilmesi ve kayda alınmasına ilişkin yetki”nin bir benzerine Kanunda yer verirdi.

14- MİT’in ByLock kullanıcı tespitlerinde toplu iletişim/trafik tespiti/incelemesi/ayıklaması benzeri bir çalışma yaptığını sanmıyorum. @BTKgovtr bu çalışmayı yapacak yetkiye hiç sahip değil. Doğrusu hatalı operatör kayıtlarıyla tespit sorumluluğu kimde kalacak merak ediyorum.