Skip to content

İnsan hakları savunucusu Avukat Salih Akıncı: Gözaltı süresi 24 saati geçemez. Ancak toplu dosyalarda bu süre savcı kararı ile 3 güne kadar uzatılabilir. Kimse, bu süreler geçtikten sonra hâkim kararı olmaksızın hürriyetinden mahrum bırakılamaz.

İnsan hakları savunucusu Avukat Salih Akıncı ile “İşkence Mağdurlarıyla Dayanışma Günü” vesilesiyle bir mülakat gerçekleştirdik ve kendisine gözaltı süreçlerinde kişilerin sahip olduğu hakların neler olduğunu sorduk.

Salih Bey, işkence ve kötü muamele ne yazık ki bir Türkiye gerçeği. Özellikle son yıllarda, yine 1980’lerde ve özellikle 1990’lı yıllardan aklımızda kalan görüntüleri tekrar yaşıyoruz. İşkence özellikle kolluk kuvvetlerinde gerçekleşmektedir.

Gözaltına alınmış bir kişinin hakları nelerdir?

Öncelikle hukuksuzlukların en ilkel dönemlerden daha kötü hale geldiği ülkemizde herkesin haklarını bilmeye, her zaman en kötü ihtimallere hazırlıklı olmaya ve her an ulaşabileceği ve ihtiyaç anında hemen müdahale edebilecek bir avukata her zamankinden daha fazla ihtiyaç duyduğu aşikârdır.

Bir gözaltı işlemi olması halinde evvela gecikmeksizin bir Avukat yetkilendirilmeli ve derhal müdahale etmesi istenmelidir. Gözaltına alınan kişinin yakınlarından birine haber verilmesini istemek yasal hakkıdır hatta polis derhal ailesine bilgi vermek zorundadır. Kişi bilgi verilmesini istediği kişi olarak avukatını da seçebilir.

Bir gözaltı işleminde Avukat derhal karakola giderek ziyaret etmeli ve dosya hakkında bilgi almaya çalışmalıdır. Bu müdahale aynı zamanda şüphelinin sahipsiz olmadığı anlamına gelir ve polisler avukat korumasında olan birine kolayca kötü muamele edemeyeceklerdir, diğer yandan mağdura maddi manevi moraldir ve durumla ilgileniyorum yalnız ve çaresiz değilsin, haklarını savunacağım mesajıdır. Yalnız burada kastedilen onurlu avukatlardır ki maalesef polislerle çalışan ve kötü muamelelere göz yuman avukatlar da vardır, çoğu zaman Baro tarafından yetkilendirilen avukatların da kötü muameleye göz yumduğunu ve hatta itirafçılığa yönlendirmeye çalıştıklarını duymaktayız ki bu davranış meslek onuruyla bağdaşmamakta ve hatta suç teşkil etmektedir. Ayrıca gözaltına alınan kişinin Avukatı olmadan kimlik bilgisi ile ilgili sorular hariç hiçbir soruya cevap vermemesi gerekir ve bu yasal bir haktır. Zira polisler bazen avukat gelmeden kişinin ağzından laf almaya çalışmakta ve bunları daha sonra aleyhe kullanmakta ve her ne kadar yasal olmasa da tutanak altına da alabilmektedirler.

Avukat her aşamada sanığın yanında olabilirmi?  

Şüpheli veya sanık, soruşturma ve kovuşturmanın her aşamasında bir veya birden fazla müdafiîn yardımından yararlanabilir. Soruşturma evresinde, ifade almada en çok üç müdafi hazır bulunabilir.

Soruşturma ve kovuşturma evrelerinin her aşamasında müdafiîn, şüpheli veya sanıkla görüşme, ifade alma veya sorgu süresince yanında olma ve hukukî yardımda bulunma hakkı engellenemez, kısıtlanamaz. Şüphelinin avukatı yoksa baro tarafından müdafi atanabilir. 

Şüpheli veya sanık vekâletname aranmaksızın müdafi ile her zaman ve konuşulanları başkalarının duyamayacağı bir ortamda görüşebilir. Bu kişilerin müdafiî ile yazışmaları denetime tâbi tutulamaz. Müdafiin dosya inceleme yetkisi vardır ancak bu yetki gizlilik kararı ile kısıtlanabilmektedir.

Kanuni gözaltı süresinden de bahsedebilirmisiniz?

Bir diğer önemli husus da gözaltı süresidir. Kanunen bu süre 24 saati geçemez. Ancak toplu dosyalarda bu süre savcı kararı ile 3 güne kadar uzatılabilir. Kimse, bu süreler geçtikten sonra hâkim kararı olmaksızın hürriyetinden mahrum bırakılamaz.

Gözaltı işlemine karşı, varsa avukatınız veya aileniz yetkili Sulh Mahkemesi’ne giderek gözaltının kaldırılması için başvuruda bulunabilir, gözaltı süresinin uzatılmasına itiraz edebilir. Doğal olarak gözaltına alınan kişinin kendisi de gözaltı işlemine ve gözaltı süresine derhal itiraz edebilir, itiraz etmesi halinde bu itirazın polisler ya da jandarma görevlileri tarafından derhal Sulh Ceza Hakimine götürülmesi gerekir, götürmeyen kolluk görevlileri suç işlemiş olacaktır. Özellikle belirtmek gerekir ki, gözaltı süresinin uzatılması kanunen keyfi olmamalı ve gerekçelendirilmelidir.

Gözaltı sürecinde sağlık kontrolü nasıl ve ne zaman gerçekleşmeli?

Gözaltına alınan kişinin sağlık durumu hekim raporu ile tespit edilir, bu tespit; herhangi bir nedenle yerinin değiştirilmesi, gözaltı süresinin uzatılması, serbest bırakılması veya adlî mercilere sevk edilmesi işlemlerinden önce de yinelenir. Bu raporları bir nüshası şüpheliye verilir.

Gözaltına alınanlardan herhangi bir nedenle sağlık durumu bozulanlar ile sağlık durumundan şüphe edilenler, derhâl hekim kontrolünden geçirilerek gerekiyorsa tedavileri yaptırılır, bu sırada varsa kendi hekiminin de katılmasını isteyebilir.

Gözaltına alınan kişinin ifadesini alan veya soruşturmayı yürüten kolluk görevlisi ile bu kişiyi tıbbî muayeneye götüren kolluk görevlisinin farklı olması zorunludur. Ancak personel yetersizliği nedeniyle farklı kolluk görevlisinin bulunmaması hâlinde bu durum belgelendirilir.

Hekim muayene esnasında 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 94 üncü maddesinde belirtilen işkence, 95 inci maddesinde belirtilen neticesi sebebiyle ağırlaşmış işkence ve 96 ncı maddesinde belirtilen eziyet suçlarının işlendiği yolunda herhangi bir bulguya rastlaması hâlinde, keyfiyeti derhâl Cumhuriyet savcısına bildirir. Bu husus yasada bu şekilde düzenlenmiş olup aksi davranan hekimlere bu hüküm hatırlatılmalı ve suç işledikleri konusunda uyarılmalıdırlar.

Hekim ile muayene edilen şahsın yalnız kalmaları, muayenenin hekim hasta ilişkisi çerçevesinde yapılması esastır. Ancak, hekim kişisel güvenlik endişesini ileri sürerek muayenenin kolluk görevlisinin gözetiminde yapılmasını isteyebilir. Bu istek belgelendirilerek yerine getirilir. Bu durumda gözaltına alınan kişinin talebi hâlinde müdafiî de muayene sırasında gecikmeye neden olmamak kaydıyla hazır bulunabilir. Ancak maalesef işkenceci polisler bu hükme uymamaktadırlar.

Kadının muayenesi, talebi hâlinde ve olanaklar elverdiğinde bir kadın hekim tarafından yapılır. Muayene edilecek kadının talebine rağmen kadın hekimin bulunmaması halinde, muayene sırasında hekim ile birlikte sağlık mesleği mensubu bir kadın personelin bulundurulmasına özen gösterilir.

İşkence mağduru olanlar ne yapmalı ?

Baskı, kötü muamele veya işkenceye maruz kalan kişi; evvela asla korkmamalı ve dik durmaya çalışmalı, birilerine söylersem, şikâyet edersem bana daha çok kötülük yaparlar diye düşünmemelidir, bilakis söylemeyen ve korkanlar daha çok eziyet görmektedirler. Dolayısıyla böyle bir durumda etrafındaki herkese bu durumu yaşadıklarını açıkça ve detaylı anlatmalı ve yardım istemeli. Dolayısıyla diğerleri bu durumu duyurabilir ya da en azından ilerde şahitlik edebilir. Mağdur ayrıca diğer memurlara, amirlere hâkim ve savcılara ve doktorlara her fırsatta yaşadıklarını anlatıp yardım istemeli ve tutanağa geçirilmesini istemeli. Hatta geçirmeyenlere bu davranışlarının da suç teşkil ettiği ve bu konuda suç duyurusunda bulunulacağı söylenmeli, hatta vicdanlarını harekete geçirecek laflar da edilmelidir.

İşkence vakalarında derhal barolara, insan hakları dernek ve örgütlerine, Adalet bakanlığına, CİMER’e, uluslararası kuruluşlara, basına, siyasi partilere vb. bilgi verilip yardım istenmeli ve hemen savcılığa suç duyurusunda bulunulmalı, faillerin ismi bilinmese dahi eşkâlleri tarif edilerek, görev yeri ve fiillerin zamanı belirtilerek faillerin tespiti ve cezalandırılması talebi ile suç duyurusunda bulunulmalıdır. Mağdurun kendisi, avukatı yahut yakınları bu başvuruyu yapabilir. Bu başvurulardan sonuç alınamasa dahi ilerde yeniden ulusal ve uluslararası her türlü mecrada hak arayabilmek adına, ispat için mutlaka bu başvurular yapılmalıdır. Her aşamada doktor raporu almaya çalışılmalı, avukatların,  baroların ve insan hakları örgütlerinin işkence konusunda tutanak ve raporlar hazırlaması sağlanmaya çalışılmalı, tanıkların isimleri, işkenceyi yapan, talimat veren, göz yuman tüm polis hâkim ve savcı, doktor vb. tüm görevlilerin isim soy isimleri ya da en ayından eşkâlleri belirlenmeli ve tutanaklara geçirilmeli, en azından not edilmeli.

Ayrıca baskı ve zorlamalara direnmeyip ben yanacağıma başkası yansın düşüncesi ve hatta zorlamalarla birilerine haksız suç isnadı yapmak, iftira atmak insanca bir tutum olmayıp, bu tarz davranan kişilerin hayatı boyunca utanç ve pişmanlık içinde insanlardan uzak bir hayata mahkûm olduklarına sık sık şahit olmaktayız. Ayrıca iftira Ceza Kanununda düzenlenmiş olan ağır suçlardan biridir ve cezası mağdurun bu iftira nedeniyle uğradığı mağduriyete göre 30 yıla kadar hapis cezasına kadar çıkabilmektedir.

Peki bir de iftira atılması durumu var? Bu durumda yasalar nasıl bir yaptırım öngörüyor?

İftira konusu fiil nedeniyle mağdurun ağırlaştırılmış müebbet hapis veya müebbet hapis cezasına mahkum olması halinde; iftira suçu işleyen kişi 20 yıldan 30 yıla kadar hapis cezasına; mağdurun süreli hapis cezasına mahkum olması halinde, iftira eden hakkında iftira suçu nedeniyle, mağdurun mahkum olduğu cezanın 2/3’ü kadar hapis cezasına hükmedilir. Mağdurun iftira suçu nedeniyle mahkum olduğu cezanın infazına başlanmışsa, iftira edene bu fıkra hükümlerine göre verilen ceza yarısı oranında arttırılır (TCK md. 267/5-6).