Bugün 26 Haziran, “İşkence Mağdurlarıyla Uluslararası
Dayanışma Günü” olarak anılmaktadır. HRD (Human Rights Defenders) olarak,
bugünün önemine binaen, başta Türkiye’de olmak üzere tüm dünyada işkenceye
maruz kalmış kişilerle dayanışma içerisinde bulunma düşüncesiyle şu hususlara
dikkatinizi çekmek istiyoruz:
İşkence, temel insani değerleri göz ardı eden, bireyi bir
nesne seviyesine indirgeyen, anlaşılmaz ve korkunç bir eylemdir. İşkence
insanlık için utanç verici uygulama olup, delil ve itiraflara ulaşmak amacıyla
çoğu zaman “resmi görevliler” tarafından uygulanan evrensel bir suçtur. Uluslararası
hukuken mutlak bir şekilde yasak olan işkence sucunun zaman aşımı yoktur.
Kısa bir süre önce 5 farklı İnsan Hakları Derneği olarak
BM İŞKENCEYİ ÖNLEME KOMİTESİ (CAT)’ye bir müracaatımız olmuştu.
Bugun burada HRD,
Uluslararası Muhabirler Derneği ve Sürgündeki Avukatlar Platfomuyla birlikte,
Türkiye’deki işkence ve kötü muamele vakaları bağlamında, Almanya’daki Evrensel
Yargılama ilkesi kapsamında, bir hukuki süreci başlatmış bulunmaktayız. Bugün,
diğer pek çok belgenin ve bilginin yanında, Türkiye’de işkence ve kötü
muameleye maruz kalan, ancak şimdi Almanya’da yaşayan 5 kişinin şahsi dosyasını
da şikâyet dilekçemizde sunduk. Ayrıca, işkence ya da kötü muamelenin yapıldığı
iddia eden faillerin ve yerlerin listesini de dilekçemiz ekinde tevdi ettik.
Bu çerçevede, 248 Şüphelinin adı
tespit edilmiştir. Adalet, İçişleri Bakanlıkları, MİT ve diğer ilgili kurum ve
kuruluşları yetkilileri ile birlikte, özellikle; AFYON – ANKARA – ANTALYA – AMASYA
– BALIKESIR – BARTIN – BAYBURT – DENIZLI-DIYARBAKIR – ELAZIG – HAKKARI – İSTANBUL
– İZMİR-KARS – KAHRAMANMARAŞ – KIRIKKALE – KONYA -NEVŞEHİR – OSMANİYE – RİZE – SİVAS
– ŞANLIURFA -TOKAT – VAN – YALOVA VE ZONGULDAK İllerindeki, İŞKENCE ÜSLERİNDE, görev
yapan veya buradaki işkencelere göz yuman sorumlu Vali, Emniyet Müdürü,
Başsavcı, Adli Tıp Uzmanı, Polis Memuru kişilerin adlarını iletmiş
bulunmaktayız.
Türkiye’deki Erdoğan rejimi,
özellikle 17/25 Aralık 2013 yolsuzluk operasyonları sonrasında, kendisine
muhalif olan toplumun tüm kesimlerini hedef alırken, hiç kuşkusuz en ağır
darbeyi Hizmet Hareketi ve gönüllülerine indirmeyi amaçlamıştır. “Allah’ın bir lütfü” olarak adlandırdığı 15
Temmuz sahte darbe girişimi, OHAL ve sonrasındaki uygulamaları ile Erdoğan,
amaçladığı dikta rejimini hergün daha emin adımlarla uygulamaya koymustur.
Kuvvetler ayrılığı ilkesini, yargının tarafsızlığı ve bağımsızlığını çiğneyen
Erdoğan rejimi Türkiye’deki tüm toplumsal kesimleri kontrol altında tutmak
istemektedir. Öte yandan, devletin ve özel kuruluşların tüm imkanlarıyla propaganda
yaparak Hizmet Hareketini günah keçisine çevirerek ve şahsi hırsından, tüm
kinini Türkiye ve dünyadaki masum insanların üzerine salmıştır.
En son Dışişleri eski
Personeli, Gazeteci Deniz Yücel ve diğer yüzlerce işkence haberi olmak üzere
gösterdi ki, Türkiye’de, ne yazık ki, sistematik ve yaygın bir şekilde işkence
suçu işlenmektedir. Uzun ve haksız tutukluluk süreleri, Yasal danışma alma
hakkının engellenmesi ve bu alanda mahremiyetin hiçe sayılması, işkenceyi
önleme mekanizmalarının işlevsiz hale getirilmesi ve doktor raporlarının
alınamaması, Türkiye’deki işkencenin kanıtı olmuştur.
İfade ve itiraf almak
için yapılan işkenceler, başta BM İnsan Hakları Yüksek Komiserliği Raporları
olmak üzere Human Rights Watch, gibi uluslararası kuruluşlarının da raporlarına
konu olmuştur. Türkiye’de unutulduğunu sandığımız suda boğma, elektrik şoku,
cinsel istismar ve tecavüz gibi işkence yöntemleri tekrar hortlamıştır.
OHAL Dönemi KHK’lar
(667-668-696 Sayılı KHK’lar), kamu görevlilerinin ve sivillerinin Devleti
korumak bahanesiyle işledikleri her türlü suçu cezasız bırakmaktadır. Bu KHK’lar
sonra Parlamento tarafından onaylandı ve kalıcı yasalar haline geldi (6749,
6755, 7079 sayılı kanun). Bu yasalar uyarınca, İstanbul ve Trabzon Cumhuriyet
Başsavcılığı, işkence mağdurlarının şikayetleriyle ilgili olarak kovuşturma
yapılmamasına karar vermiştir.
Türkiye, yalnızca işkence
iddialarını soruşturmak için yetkili yargı organlarından yoksun değil, aynı
zamanda işkencenin kanıtlarını gizlemek içinde yoğun mesai içindedir. Örneğin, basına
da sızan gizli bir belgede, Emniyet Genel Müdürlüğü 81 İl Emniyet Müdürlüklerine
işkence izlerini örtme talimatı göndermiştir. Bu talimata gerekçe ise Avrupa
Konseyi İşkenceyi Önleme Komitesi tarafından gerçekleştirecek bir ziyaret
olmuştur.
BM İnsan Hakları Yüksek
Komiserliği Raporları ve Human Rights Watch, işkence eylemlerini ve diğer kötü
muamele biçimlerini belgelemek ve araştırmak icin yaptığı çalışmalarda, halk
nezdindeki yaygın korku ve zorlayıcı bir iklimi de vurgulamaktadır. Ayrıca, Türk
Hükümeti Avrupa Konseyi İşkenceyi Önleme Komitesinin 2016-2017-2018 raporlarının
da yayınlamasını önlemektedir.
2016 yılından bu yana
Türkiye’de 26 vatandaşı zorla kaçırılma vakası bulunmaktadır. Geçmiş donemin
beyaz Toroslarının yerini maalesef bugün siyah Transporter’lar almıştır.
Mağdurların aylarca hangi koşullarda ve nerede oldukları bilinmemektedir. İşkence
ve diğer kötü muamelelere maruz kaldıkları muhakkaktır.
Erdoğan Rejimi tarafından
organize edilen kaçırılma ve kaybetme eylemleri sadece Türkiye sınırları içinde
değil, yurtdışında yaşayan vatandaşları da hedef almaktadır. Türk Dışişleri
Bakanı, 18 ülkeden MİT tarafından 100 kişinin kaçırılması konusunda övünmektedir.
Bu insanların ağır işkencelere maruz kaldığı bilinmektedir. Şikayet dosyamızda
AFGANISTAN – AZERBAYCAN – ARNAVUTLUK-BULGARISTAN – GABON – YUNANISTAN – ENDONEZYA-KAZAKISTAN
– KOSOVA – MALEZYA – MYANMAR – TAYLAND-PAKISTAN VE KATAR’da görev yapan dönemin
diplomatik misyon şeflerinin isimleri de bu kaçırılmalardaki görevleri ve
müdahaleleri nedeniyle bulunmaktadır.
Tek kişilik hücre
uygulaması, uzun süre gözaltında tutulma başlı başına aşağılayıcı bir cezadır,
ancak daha da önemlisi, bu sürede mağdurlar işkence ve kötü muameleye maruz
kalmaktadır. Cezaevlerinde 54 belgelenmiş, şüpheli ölüm vakası bulunmaktadır. Bu
şüpheli ölümler aslında işkence ve tıbbi bakım yetersizliğinden
kaynaklanmaktadır.
Erdoğan Rejimi ayrıca
hamile olan veya yeni doğum yapmış kadınları, yaşlı, hasta ve engelli insanlar
gibi hassas grupları da sistematik olarak hedeflemektedir. B.M Insan Haklari Yüksek
Komiserliği doğumdan hemen önce veya sonra 50 kadının tutuklandığını kayıt
altına aldıklarını ve küçük çocuklarıyla gözaltında tutulan 600’den fazla
kadının olduğunu tahmin etmektedir. Neredeyse tüm vakalarda, suçun şahsiliği
ilkesi ihlal edilerek, kocaları hakkında istinat edilen suçlarla ve eşlerine
yardım ve yataklık etmek suçuyla tutsak edilmektedirler.
Tüm bu bilgiler
ışığında, sözde darbe girişimi sonrasında gerçekleştirilen ve Hizmet Hareketini
ve gönüllülerini hedef alan sistematik ve yaygın işkence, bu Hareketi ve
gönüllülerini yok etme politikası karşısında, uluslararası hukuk normları ile FEDERAL
ALMANYA CUMHURİYETİ’nin ilgili yasaları çerçevesinde Soykırım ve İnsanlığa
Karşı Suç Niteliği taşıyan bu suçlara ilişkin hukuki süreci başlatmış bulunmaktayız.
Bugün, Federal Savcılığa
yaptığımız başvuruda, Erdoğan Rejimine hizmet eden ve bu suçları işleyen
kişilere karşı soruşturma açılmasını talep etmekteyiz. Türkiye’deki sistematik,
yaygın işkence uygulamalarının ve diğer kötü muamelenin durdurulmasının temini,
ayrıca faillerinin adalete hesap vermesi için çağrıda bulunmaktayız.
HRD, (Human Rights
Defenders) olarak bu amaçla çalışmalarımızı sürdürmeyi, mazlum ve magdurlar
adina bir borç bilmekte ve bu mesuliyet duygusu ile hareket etmekteyiz.
Kamuoyuna saygıyla
duyurulur.
Bilgi için:
Human Rights Defenders e.V.
info@humanrights-ev.com