İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi’nin 2. Maddesi ile, bütün hakların ve özgürlüklerin varlığı için ön koşul olan yaşam hakkı koruma altına alınmıştır. Yaşam hakkı, en önemli temel haktır ve hukuk devletinin de en temel değeridir.
Bu uluslararası norma göre, yaşam hakkının güvence altına alınması için devletçe, etkili bir hukuksal korumanın garanti edilmesi gerekmektedir.
Bugün burada, 30 Ağustos Uluslararası Zorla Kaybedilme Kurbanlarını Anma Günü vesilesiyle, Türkiye de yaşanan kayıp ve kaçırılma hadiselerine dikkat çekmek istiyoruz.
Son zamanlarda, gazeteci, akademisyen, kamu görevlisi onbinlerce insanın işinden atılıp, binlercesinin hapsedilmesi, yüzlerce şirketin mal varlıklarına el konulması ve onlarca TV ve Gazetenin kapatılarak medyanın susturulması gibi insan hakları ihlalleri ile gündemde olan Türkiye’de ne yazık ki yaşam hakkı da ihlal edilmektedir.
Zorla kaçırılma vakaları Türkiye Cumhuriyeti’nde yeni bir vaka değildir. 12 Eylül süreci sonrası giderek artan bu eylemler 1990’lı yıllarda özellikle sisteme uymayan Kürt ve Sol görüşlü vatandaşları hedef almıştır. 1995 yılından bu yana kayıp çocuklarını arayan Cumartesi Annelerinin feryadı dinmek bilmiyor. Yarın, 753 Haftadır devam eden haklı arayışlarını, yine Devletin kendilerini sıkıştırmaya çalıştığı küçük bir sokakta gerçekleştirecekler.
BM Zorla Kaçırılma Çalışma Grubu tarafından Türkiye’ye sorulan ve bu dönemleri kapsayan 202 kayıp vakası bulunmaktadır. Türkiye Cumhuriyeti makamları bunların 79’una hali hazırda yanıt verememiştir.
Bu acılar devam ederken yeni kayıp ve kaçırılma hadiseleri yaşanmakta, Anne ve babalarla birlikte eşler ve çocuklar da feryat etmekte ve adalet istemektedir. 2016 yılından bu yana Türkiye’de, 27 vatandaşı zorla kaçırılması vakası bulunmaktadır. 1990’lı yılların faili meçhul cinayetleriyle birlikte anılan ‘Beyaz Toroslar’ının yerini bugün ‘Siyah Transporter’lar almıştır.
Mağdurların aylarca hangi koşullarda ve nerede oldukları bilinmemektedir. İşkence ve diğer kötü muamelelere maruz bırakıldıktan sonra insan mantığına hakaret eden açıklamalarla Devletin karanlık dehlizlerinden çıkartılmaktadırlar.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi uyarınca herkesin yaşam hakkı koruma altına alınmıştır. Bu, aynı zamanda yaşamları tehlikede olan insanların da korunacağı anlamına gelmektedir.
Buradan, Türkiye’de ki Yargı Makamları başta olmak üzere, tüm yetkili makamları Devlet’in tek adam rejimine dönmesine engel olmak için, hukuka uymaya, kayıp ve kaçırılma vakalarına bir an evvel çözüm bularak yaşam hakkını korumaya ve insanlık ve hukuk adına sorumluluk sahibi olmaya davet ediyoruz .
AİHM ve BM İnsan Hakları Komitesi başta olmak üzere tüm Uluslararası Kuruluşların, Türkiye’deki insan hakları ihlallerine duyarlı olup denetim ve hesap sorma yetkilerini kullanmalarını bekliyoruz.
Ve bir insan hakları örgütü olarak insanlık ve hukuk adına hesap soruyoruz:
Fehmi Tosun nerede?
Kenan Bilgin nerede?
Hayrettin Eren nerede?
Rıdvan Karakoç nerede?
Hüseyin Morsümbül nerede?
Mustafa Yılmaz nerede?
Gökhan Türkmen nerede?
Yusuf Bilge Tunç nerede?